Alaçatı, her zaman çok sevdiğim bir tatil beldesidir. Ama son bir kaç aydır daha da özel oldu benim için. Çünkü sevgili kızım ve damadım artık orada yaşıyorlar. Keyifli Kıbrıs gezilerim şimdi yerini Ege turlarına bıraktı. Yakın olması daha da mutluluk verici o kesin. Üstelik bu durumun, gezmeyi çok seven biri olarak benim için ayrı bir keyif vesilesi olduğu da tartışılmaz. Sözün özü Alaçatı, benim için kavuşmanın yeni adı. Bu kez kavuşma sadece çocuklarımla değil, özlem duyduğum pek çok şeye de oldu aslına bakarsanız.
Alaçatı- Bir Kavuşma Masalı dedim ya; çocuklarıma kavuşma, kardeşime kavuşma, tatile, güneşe, sosyalleşmeye ve lezzete kavuşma da oldu bir bakıma. Çocuklarım uzakta evet ama biz aynı şehir içinde bile uzak kaldık birbirimizden pandemi sebebiyle. Kardeşimle yeniden tatile çıkmak çok keyifli oldu mesela. Bu özlemimi de gidermiş oldum.
İstanbul’a henüz yaz gelmemişti. Hatta giderken epeyce de kalın giyinmiştik. Ege’ye yaklaştıkça güneşin gülen yüzünü görmek hem içimizi hem tenimizi ısıttı.
Alaçatı Beyevi Otel
Sevgili kızım çok planlıdır. Hem mesleği hem de yapısı gereği. Tatil programlarını çok önceden yapar. Ben otel hariç diğer konularda daha spontane davranabilirim. Bu gezimizde de öyle oldu. Önce otelimizi, sonra lezzet duraklarımızı seçti bir bir ve rezervasyonlarını yaptı. Saffet Emre Tonguç’un Butik Oteller Kitabında övgüyle söz ettiği Alaçatı otelleri vardı. Kızımın önerisi ile bu güzel otellerden biri olan Beyevi Otel’de konaklayacaktık.
Doğru bir seçim olduğunu otele girer girmez anladık. Gerçekten çok sade, şık, zarif detayları olan bir mekan. Eskiden Beylerin yaşadığı bir Rum Evi imiş burası. Şimdi ise on beş odalı şirin bir butik otel. Sahibi Nükhet Hanım çok güler yüzlü ve cana yakın. Tüm otel personeli de öyle. Çok memnun kaldık. Sakin de bir döneme denk gelmişiz, odamızın hemen önünde olan havuz adeta bize ait gibiydi. Güzel seçilmiş müzikler ve sakinlik yorgun ruhlarımıza çok iyi geldi. Otelin güzel bir restoranı var, adı Pancar… Orada yemek yemeği sokağa çıkma yasağı olan son güne, yani pazar gününe bırakmıştı kızım.
İlk gün kızımın iş çıkış saatine kadar olan zamanı, özlediğimiz Alaçatı sokaklarını gezerek geçirdik. En son Şubat sonunda gelmiştik küçük kızımla. Çocuklar yeni taşındığı zaman. Hafta sonu ve yasakların daha sıkı olduğu günlerdi. Boş Alaçatı sokakları çok hüzünlü gelmişti bize. Alışageldiğimizin çok dışında idi gördüklerimiz. O zaman ki sakinlik de güzeldi. Alaçatı her haliyle güzel o ayrı. Bu kez gördüklerimiz ise eski anılarımıza daha yakın geldi. Takıcıları ile, dizayn butikleri ile, şık restoranları ile bambaşka bir havası var her zaman.
Alaçatı Sota Restoran
Kızımın iş çıkış saatini heyecanla bekledim. Çok özlemiştim, güzel yüzünü görmek beni yine çok mutlu etti. Hele teyzesi ile çok uzun zaman olmuştu görüşmeyeli. Elimizden geldiğince sosyal mesafe kurallarına uyarak sarılıp sarmalandık. Gezimiz biraz hasret giderme, biraz dinlenme ve biraz da yeni yerler keşfetme üzerine kurulmuştu. O nedenle her akşam için farklı konsepte ve trend olan restoranlardan yapmıştı seçimlerini. Gerçi bu konuda Alaçatı ciddi bir potansiyele sahip. Pek çok güzel restoran var. Biz bu gezide ancak dört tanesini deneyimleyebildik. Şimdi size biraz bu restoranlardan bahsetmek istiyorum;
İlk lezzet durağımız Alaçatı Sota Restorandı. Kabuklu Deniz mahsulleri Restoranı. Bir otel restoranı o da. Nezih ve kaliteli. Tercihimiz hepimizin ortak sevdiği makarna oldu ve deniz mahsullü makarna- şarap ile gurme turumuz başladı. Yemekler ve sunum güzel. Sakin bir mekan. Başlangıç olarak seçtiğimiz karides çok lezzetliydi özellikle.
Kitapsız Tatil Olmaz
İkinci gün oteldeki kahvaltıdan sonra kısa bir yürüyüş ve kahve keyfi yaptık. Sonra neredeyse tüm gün otel havuzunda güneşlenme, sohbet ve kitap keyfi. Tatil için seçtiğim kitap Ahmet Ümit’ten Kayıp Tanrılar Ülkesi. Kitap henüz bitmedi. Yorumlarımı bir başka yazımda paylaşacağım. Her zaman aynı hızda okuyamasam da yanımda bir kitap olmadan tatil bavulum hazırlanmış gibi hissetmem hiç bir zaman. Ama bu kez sohbet daha tatlı geldi sanırım, çok fazla okuyamadım…
Yek Alaçatı

İkinci akşam Yek Restoranda idik. Tek kelimeyle mükemmel diye tanımlayabilirim. Karşılama, sunum, lezzet, manzara hepsi olağanüstü. Hijyen de üst düzeyde. Set menü şeklinde geliyor yemekler. Hepsi de birbirinden lezzetli soğuk ve sıcak mezeler, ara sıcak ve ana yemek… Tatlılar ise ayrı bir bahis konusu. Böğürtlenli cacık efsane denilebilir bir örnek vermek gerekirse… Çok çok keyif aldık. Saat 22.00’de başlayan sokağa çıkma yasağı keyfimizi gölgeledi elbette ama o saate kadar geçen zaman harikaydı. Sunumlar, lezzetlerin farklı yorumları ile midelerimizi, çalan müzikler ile ruhlarımızı besledik. Başlangıçta içtiğimiz kokteyller ile son tatlılar arasındaki her şey tam not alacak durumdaydı. Güzel anılar ile ayrıldık Yek’ten. Alaçatı daha önce de güzel restoranları ile ilgimi çekiyordu ama bu kez gerçekten çok farklı bir haz aldım.
Üçüncü gün yani Cumartesi günü, kahvaltı sonrası Alaçatı Pazarına gittik. Geçen geldiğimizde, hafta içi kurulmuştu, yasaklar nedeniyle ve çok sakindi. Bu kez oldukça kalabalıktı ve ürün çeşidi de bir hayli fazlaydı. Uzun zamandır pazara gitmediğim için çok hoşuma gitti. Sıcakta maske ile dolaşmak oldukça zor tabi onun için kısa kestik ama yine de Ege otları, rengarenk sebze ve meyveler nefis kokuları ile baştan çıkarıcı. Onun yanında tekstilden, mutfak malzemesine kadar ne ararsanız var. Ama ucuz denemez. Turistik yerlere özgü bir fiyat şişirme durumu var maalesef. Gerçi Alaçatı yemekten, aksesuara pek çok konuda epeyce pahalı bir yer. Eskiden de öyleydi ama sanırım pandemi sonrası fiyatlar epeyce artmış. Gerçi pek de kızamadım. Son bir buçuk yıldır esnafın geçirdiği zor zamanları da düşünmek lazım. Yine de daha makul olabilir mi diye düşünmeden edemiyor insan.
Günün geri kalanında sevgili arkadaşım Nihal geldi bizi ziyarete. En son Ekim ayında bir proje için İzmir’de ona konuk olmuştuk. İzmir ve çevresini çok güzel gezdirmişti bize. Bu kez de Alaçatı buluşma adresimiz oldu.
Eflatun Alaçatı
Üçüncü gün yemek için Eflatun restoranı seçmişti kızım. Sokağa taşan masaları ve bulunduğu yer itibariyle oldukça hareketli. Yemekler başarılı, ortam keyifli. Güzel sohbet ve lezzetli yemekler ile hoş bir akşam geçirdik. Akdeniz ve Türk Mutfağı ağırlıklı bir menüsü var. Mezeler ve ana yemek olarak seçtiğimiz Dil Balığı oldukça lezzetli idi.
Sonrasında sokağın kalabalığı anlatılır gibi değildi. Korona Alaçatı sokaklarına hiç uğramamış gibi. Ne maske, ne mesafe… İnsanlar iç içe. Biraz korktuk açıkçası. Hızla uzaklaştık. Daha sakin sokaklarda takılara bakmayı tercih ettik. Zaten genel olarak Alaçatı virüsü yenmiş gibi, pek maske kullanan göremedik. Gerçi pek vaka da yokmuş ama umarım böyle devam eder. Aşının yaygınlaşması ister istemez bir rahatlama getirmiş belli ki. Korona hepimizi epeyce yordu malum. İster istemez bir rahatlama bekliyor insan. Özlem duyduğumuz günlere yaklaşma duygusu bile hepimize iyi geliyor. Dilerim ters tepmez. Dilerim yeniden o kaygılı günlere dönmeyiz.
Pazar günü, sokağa çıkma yasağının da etkisiyle Alaçatı yine sakindi. Ama bizim için en güzel gün oldu. Kızım çalışmadığı ve çıkış izni olduğu için kaldığımız otele geldi ve tüm günü birlikte geçirdik. Sohbetler, kısa yürüyüşler, gülüşmeler ile geçti günümüz. Doya doya vakit geçirdik hep birlikte. Bu tatilin her günü güzeldi ama son gün hepimize çok daha iyi geldi.
Pancar Restoran

Başta da söylediğim gibi son akşamki yemek tercihimiz otelimizin restoranı yani Pancar Restoran oldu. Nükhet hanımın önerileri ve yine sıcacık ilgisi ile tercihlerimizi yaptık. Ege lezzetleri ve İtalyan mutfağı. Harika bir Buratto salata ve pizza tercih ettik. Çok başarılı idi. Zaten hemen her akşam beş çayı saatinde yediğimiz triamisu ile lezzetler hakkında fikir sahibi olmuştuk.
Pazartesi sabah kahvaltının ardından yola çıktık ve bu kez otoban değil, eski yolu tercih ederek dönüşe geçtik. Çocukluğumuzda anne ve babamızla yaptığımız uzun yolculuklar gibi olsun istedik belki de. Köyleri, kasabaları görelim, biraz yol üstü alışverişi yapalım diye düşünmüştük. Ama çok hayal ettiğimiz gibi olmadı. Kavun, yel değirmeni ve heykelimsi bahçe objeleri satanlardan başka bir şey kalmamış sanki yollarda. Mola verilecek yerler de gözümüze hoş gelmedi. Yine de doğa çok güzel. Araba ile uzun yol yapmak keyifli. Şehir trafiği gibi bezdirmiyor insanı. Bursa sonrası trafik yoğunluğu ile yine otobana dönüş yaptık mecburen. Oksijen dinlenme tesisleri var bu yolda da ama pek çok işyeri kapalı ne yazık ki. Osmangazi köprüsü sonrası İstanbul bizi her zamanki muhteşem trafiği ve hafif serinliği ile coşkuyla karşıladı. Yaklaşık iki saat sürdü Gebze – Ev arası. Düşünün nasıl bir heyecanla bekliyormuş bizi…
Yazımın başlığında da dedim ya, Alaçatı bir Kavuşma Masalı oldu. Özlem duyduğumuz her şeye kısa da olsa kavuşmuş olduk. Sevgili damadım için yoğun bir çalışma dönemi olduğundan onu çok az görebildik ama geri kalan her şey çok mutluluk vericiydi. Yeni seyahatler yapmak, yeni anılar biriktirmek için şimdiden gün saymaya başladık bile.
Alaçatı, mekanların özgün isimleri, kendine has trafiği, dokusu ve yeni tanıdığım lezzet durakları ile yine belleğimde güzel bir yer edindi. Yaklaşık 15 yıl önce ilk kez geldiğim ve o günden beri aralıklarla gelmeye çalıştığım bu güzel tatil beldesi bende hep güzel anılar bırakıyor. Bu yazımda sizlere hem Alaçatı seyahatimizi aktarmak hem de farklı yemek seçeneklerini tanıtmak istedim. Dilerim keyif almışsınızdır.
Yeni gezilerde buluşana değin, sevgiyle kalın.

“Alaçatı- Bir Kavuşma Masalı” için 2 yorum
Canım mügeciğim ne güzel yazmışsın. Seninle yaşadım bu küçük ama keyifli tatili. Daha nice güzel, keyifli, buluşmalı, masallı tatillere 😘👙🩴🎶🏝🌻
Çook teşekkür ederim. Birlikte de nice güzel tatillerimiz olsun…