Bir Gezinin Ardından – Kavala

Gece deliksiz uyumuşuz, sabah erkenden kalktık, oteldeki kahvaltının ardından, Kavala’ya doğru yola çıktık. Kavala’da çok şirin, güzel bir sahil şehri. Bana biraz Kaş-Kalkan, biraz Büyükada hissi verdi. Kısa bir gezinin ardından, çok hoş bir kafede oturduk. Birer Türk kahvesi istedik, garson kız Greek Coffee dedi, o da olur dedik, gül lokumu eşliğinde, memleketi olmayan leziz kahvemizi içtik.

Yokuşlu sokakları gezip, hediyelik mağazalarına bakarak, önceden belirlenmiş restauranta geldik. Kapıda Türkçe konuşan yaşlı bir bey bizi karşıladı. Turdaki diğer misafirler, çoktan oturmuş, yemeklerini yiyorlardı. Biz de Midyeli  pilav, ahtapot ve kalamar sipariş ettik, adam “bunlar size yeter” dedi. Tabi nerden bilecektik, porsiyonların bu kadar büyük olduğunu, bitiremedik ama bir hayli yedik, hepsi çok güzeldi. Hem ruhumuz, hem de midelerimiz doymuş şekilde yola koyulduk tekrar.

Kavala kurabiyesi almak için bir mola verdik, eşe dosta dağıtmak için aldık kutularca, aslında Kayseri’li bir Türk olup Kavala’ya göç eden bir ailenin yapıp, öğretmiş  olduğu kurabiyelerden.  Türkiye’ye doğru yolumuza devam ettik. Otobüs seyahatinin güzel yanı, şehirleri, köyleri göre göre yolculuk yapmak. Hoşuma gitti bu. Uçak güzel, hızlı ama otobüsün de tadı farklı…Bu yol, otobüsle daha güzel geldi bana. Yol kenarlarında minik kuş yuvalarını andıran kulübecikler vardı, içlerinde mumlar yanıyor, kimisinin üstünde fotoğraflar var. Rehberimiz açıkladı, bunlar adak içinmiş, trafik kazalarında hayatını kaybedenler için yapılmış.

Farklı ve değişik bir kültür, oldukça dindar bir ülke Yunanistan. Minicik bir adada küçük-minik bir kilise var, görüntüsü masal evleri gibiydi. Türk köylerini gördük, biraz daha farklı bir doku ama ilk bakışta tek fark kilise yerine Camilerin olması. İskeçe ve Dedeağaç’ı otobüsten gördük, inemedik.

Türk -Osmanlı kültüründen izler ve eserler var her yerde. Türk mağazaları var. Otobüste çok güzel müzikler çalıyordu devamlı, Yunanistan’a girerken buzuki ile çalınan melodiler bizi havaya sokmuştu. Sınıra yaklaşırken de 10. yıl marşı ve Memleketim şarkısı hepimizi çok duygulandırdı. Hep bir ağızdan söylemeye başladık. Türk bayrağını görmek, sınırı geçerken askerimize el sallamak ve vatan toprağına kavuşmak inanılmazdı. Sanki yıllardır vatanımızdan ayrı kalmışız gibi adeta toprağı öpecek duruma gelmiştik. Gaza gelmek bu olsa gerek:) Hani Yahya Kemal, “Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüşünü severim” demiş ya, ben de seyahatlerin en çok eve dönme kısmını seviyorum galiba…

Kızlarımın özlemle evde beni beklediklerini bilmek ve kapı açılınca o güzel yüzlerini görmek bana inanılmaz mutluluk veriyor. Bu duygularla gümrüğe girdik, işte deprem haberini de tam bu sırada aldık. Bir anda hepimiz dağıldık. Yüzler asıldı, endişe ve kaygı oturdu içimize. Müzik kapandı, radyodan, twitter ya da facebookdan haber almaya çalıştık. İlk duyduğumuz haberler oldukça ürkütücüydü. Yolculuğumuzun geri kalanı endişeli geçti. Tekirdağ’da köfte molası verdik, bu bizi biraz eskilere götürdü, nostalji yaptık. Dayıcığım, uzun yıllar orada hakimlik yapmıştı, hatta kuzenim de Tekirdağ doğumlu, biraz geçmişten, biraz gelecekten sohbet ederek bu tatsız haberi geçiştirmeye çalışıp yola devam ettik ve İstanbul’a vardık.  Güzel bir yol arkadaşlığı ve keyifli bir hafta sonunun ardından, bir başka seyahatte buluşmak üzere, ayrılıp evlerimize dağıldık. Önce anneme uğradım, beni bekliyordu. Onun için aldığım Kavala kurabiyesini verdim, ufak tefek anekdotlarla yolculuğu anlattım  ve evime döndüm.

Bu kısa haftasonu kaçamağı çok iyi geldi, sanki uzun bir tatil yapmışız kadar keyifli ve dinlenmiştim. Ertesi gün gidecek bir işim olduğuna, döndüğümde ailemin iyi olduğuna şükrettim. İnsanın geride bıraktıklarını, sağlam ve mutlu bulması kadar güzel bir şey yok. Bütün olumsuzluklar bir yana, kısa kaçamaklar gerçekten yaşamımızı renklendiriyor. İş hayatı, İstanbul’un yorucu temposu ve sorumluluklar bazen çok fazla üzerimize geliyor. Arada bir nefes almak, yenilenmemize, canlanmamıza ve hayatı daha katlanılabilir kılmaya yarıyor. Keşke böyle imkanları daha sık yakalayabilsek. Bu seyahat bana kuzenimin güzel bir hediyesi ve çok hoş bir sürpriz oldu. Kurgulamadan, bir anda karar verip, bir şeyler yapmak bazen lüks olabiliyor bizim yaşımızda ve yoğunluğumuzda. Keşke böyle sürprizler daha sık olabilse… Neyse ki  internet sayesinde  bu konularda çok fazla imkan var artık. Dünya daha küçüldü adeta. Yeter ki nakit ve vakit dengesini ayarlayabilelim. Her zaman yurt dışı olmayabilir, bazen İstanbul’da Ada’lara gitmek bile havamızı değiştirebiliyor. Yeter ki yanımızda sevdiklerimiz, içimizde yaşam sevinci olsun.

Yaşam zor, hele büyük şehirlerde yaşamak daha da zor. Bizi bekleyen pek çok sorumluluğumuz var. Bunlardan kısa bir süre için bile olsa uzakta olmak, kendimize zaman ayırmak adına çok önemli. Bu seyahat bana hem güzel bir anı, hem de kuzenimi daha yakından tanıma imkanı sağladığı için çok mutluyum.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir