Size biraz dün’den söz etmek istiyorum. Hala bu kadar duygu yüklü iken yazmak istedim içimden geçenleri.
Herşey bir gün sevgili kızımın cafesi HotPot Çocuk Atölyesinde “Çocuklar Hepimizin “Derneğinin toplantısına bir şekilde iştirak etmemle başladı. Derneğin yöneticilerinden sevgili Nazan, kızımın en yakın arkadaşlarından Berin’in annesi. Berin’de derneğin üyesi zaten.
Küçük kızımın doğum gününü kutlamak için toplandığımız o gün, derneğin de yönetim toplantısı vardı. Hatta bu vesile ile diğer kızımız Mina’da derneğin üyesi oldu ve pek çok konuda destekler verdi, vermeye de devam ediyor. Melisa’da cafesini her türlü etkinlik için açıyor, desteğini esirgemiyor. Dernek Genel Sekreteri Gülay Hanım, projelerinden bahsederken, konu benim daha önce yazdığım çocuk öyküsü Adalı Çınar’a geldi bir şekilde.
Ve nasıl oldu bilemeden şu anda içinde bulunduğum güzel duyguları yaşamama kısmet oldu o gün.
Önce size kısaca bu derneği tanıtmak isterim; İznik gölü kıyısında bir yazlık site olan Darka sakini hanımlar ki, her biri aktif iş hayatında olan, son derece başarılı kişiler, bu derneğin kurucuları olmuşlar. Ellerinin uzandığı, gözlerinin gördüğü yerden başlamak istemişler işe. Yani seyirci kalmayıp, ellerini taşın altına sokmuşlar ve çok güzel bir işe imza atmışlar. Köy okullarını geziyorlar, ihtiyaçlarını saptıyorlar ve ona göre projeler üretiyorlar. Üye sayıları ve bağışçıları da gün geçtikçe artıyor. Daha detaylı incelemek isterseniz, facebook’ta “Çocuklar Hepimizin Derneği-” sayfasından veya internet sayfalarından bakabilirsiniz.

Dediğim gibi pek çok projeleri var. Son olarak, benim de içinde bulunduğum bu proje hayata geçti. Sınıflarda en çok kitap okuyan çocuğu seçebilmek için bir yarışma düzenlediler. Dernek yetklilerinin önceden dağıttıkları kitapları öğretmenlerinin de yönlendirmesi ile okuyan öğrenciler, kısa sürede pek çok kitap okuyarak yarışmaya dahil oldular. Ama elbette her yarışmada olduğu gibi burada da her sınıftan bir öğrenci birinci olabildi sadece. İznik bölgesi tüm köylerini kapsayan bir yarışma bu. Ancak Yörükler ve Candarlı köyleri yarışı kısa sürede tamamladılar. Diğer köylerde süreç hala devam ediyor. 23 Nisan’a kadar okumaları devam edecek sanıyorum.
Birinci olan öğrenciye ödül olarak benden bir öykü yazmamı rica ettiler. Memnuniyetle kabul ettim ve elimden geldiğince de bir şey yazmaya çalıştım.
Bir proje için yazmak hiç kolay değilmiş onu anladım bu süreçte ama beni tamamen özgür bıraktılar. Bu durum yazmamı kolaylaştırdı. Bir kaç deneme ve fikir uçuşmasından sonra “Hayalci” çıktı ortaya. Meslek seçimi yapamayan, kararsız ve hayalperest bir çocuğun öyküsü Hayalci.. Barış mesajı veriyor en sonunda. Ben yazarken çok sevdim, dilerim okuyanlar da sever.

Öykünün kahramanının yarışmada birinci gelen öğrenci olmasını istedi dernek yöneticileri. Daha kişiye özel olması açısından. Şu ana kadar iki köyde ayrı sınıflardan üç öğrenci birinci oldu ve ben de öykümü bu üç güzel çocuk için ayrı ayrı revize ettim.
Böylece, Ertuğrul, Naz ve Salih “Hayalci”nin ilk kahramanları oldular. Yazım süreci tamam da basım nasıl olacak kısmında biraz zorlandım. Görsel bulma, bastırma benim ilgi odağımda olmayan işler zira. Digital baskı mı, fotokopi mi derken çok sevgili arkadaşım Nilüfer’in yönledirmesi ile Erol Bey ile tanıştım. Bana Sevgilikitap’ı tavsiye etti. Digital baskı yerine Foto-kitap olmasını önerdi. Sayfa düzenlemelerini her çocuk için ayrı ayrı kendisi yaptı, gerçekten çok uğraştı. Sevgilikitap yöneticieri, verdikleri sözden de daha önce kitabı hazırladılar. Kalın kapaklı, kuşe baskılı, fotoğraf kalitesinde, kendi özel kutusunda, gerçekten kişiye özel, harika bir çalışma oldu. Emeği geçen herkese ayrı ayrı çok teşekkür ederim.
Yazım ve basım işi bir şekilde tamamlandı ve kendimce sorumluluğumu yerime getirmiş olmanın rahatlığı ile beklemeye başladım. Ancak arzu ettiğimiz gibi ilk dönemin son günü gidemedik köylere. Kar yağışı ve tipi engel oldu.
Bu durumda 15 Şubat’ta gitmeye karar verdik. Bir gece önce heyecandan uyuyamadım, Bir aksilik olur da gidemeyiz diye telaşlandım. Neyse ki her şey yolunda gitti ve dün bahardan kalma çok güzel bir havada yola çıktık. Başkan Şermin Hanım, Yardımcısı Nazan Hanım ve genel sekreter Gülay Hanımla birlikte. Feribot ve kısa araba yolculuğundan sonra İznik Milli Eğitim Müdürlüğüne geldik. Milli Eğitim Daire Başkanı Filiz Hanım, Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı Güniz Hanım, Başhemsire hanım ve emekli öğretmen Emel Hanımın da bize katılması ile Muhtar Mehmet Bey’in servis aracına geçtik. Özpaş market yetkilileri de çocuklar için hazırladıkları armağan paketleri ile bir başka arabada bizi takip ettiler. Servis aracının arka koltukları ve bagaj ağzına kadar hediye doluydu. Yani sadece birinci gelen öğrencileri değil, diğerlerini de sevindirmek istemişti dernek yetkilileri.

Yola çıkınca karlı günde neden gelemediğimizi daha iyi anladım. Candarlı merkezden oldukça yukarıda yaklaşık 45-50 dk. mesafede bir köy. Havanın güzelliğine rağmen hala kar vardı bazı yerlerde. Anlayın ne kadar yüksekte olabildiğini. Ama manzara muhteşem. Bir tarafta göl, diğer tarafta alabildiğine yeşil. Zeytin ağaçları bol bol… Benim sözcüklerim güzelliği anlatmaya yetmeyecek gibi, o kadar güzel işte, hayal edin sadece…

Köye geldik, okul tahmin ettiğimden çok büyük. İlk ve ortaokul olarak kullanılıyor. 8 sınıf var. Yaklaşık 95 öğrenci eğitim görüyormuş. Sanıyorum civar köylerin çocukları da bu okula geliyor. Ortaokul her köyde yok çünkü. Biz 2. ve 3 sınıflara gittik. Gencecik, dinamik öğretmenleri var.

Çocukları çok güzel yönlendirmişler. Bol bol kitap okumuşlar. İkinci sınıfların birincisi Naz, hikayenin ilk sayfasını okudu bize. O kadar düzgün okudu ki, gerçekten hayran kaldım. Öğretmenlerini bir kez de buradan kutlamak isterim. Emeklerine sağlık. Diğer birinci Ertuğrul yoktu ne yazık ki, sömestre tatilinde gittiği Adana’dan henüz dönmemişler ailece. Öğretmenine teslim ettik kitabını. Dilerim tez zamanda kavuşur.

Okul çok bakımlı, tertemiz. Güzel duygularla oradan ayrıldık. Muhtarın köyüne yani Yörükler’e doğru yola devam ettik. Yani yine yaklaşık bir saatlik yol kat ettik.

Yörükler köyü biraz daha merkeze yakın. Küçücük bir köy. Okul tıpkı resimlerdeki ya da benim kitapta anlattığım gibi. Tek bir sınıf içinde okuyor 4 sınıf öğrencileri de. Toplam 17 kişiler zaten. Sınıfta soba yanıyor. Sıcacık. Öğrenciler tertemiz. Anneleri kapıda karşıladı bizi, Onlar daha da heyecanlı. Öğretmenleri çok idealist. Tek tek çizelge tutmuş. Her çocuk için. Kaç kitap okudu, ne zaman başladı, ne zaman bitirdi diye.

Bu sınıfın birincisi de Salih… Salih yazmayı da sevdiğini söyledi bana. Eminim çok da güzel yazacak. Çünkü okuduğu öyküyü öyle güzel anlattı ki, inanamazsınız. Üstelik anlatmakla kalmadı, anafikrini de söyledi. Sınıftan birkaç öğrenci daha okudukları öyküleri paylaştılar. Onları dinlerken annelerinin ve öğretmenlerinin gözündeki mutluluğu tarif edemem size. Dilerim bu güzel çocukların yolu hep aydınlık olsun. Başarılar süslesin geleceklerini.

Her iki köye de sınıf kütüphaneleri için Adalı Çınar kitabımdan armağan ettim. Bir iz bırakmış olmanın derin hazzını yaşadım. Duygularım o kadar yoğun, o kadar derin ki.. Şükürler olsun böyle bir imkan bulabilmişim. Çocuklara çok kitap okumalarını ve fırsat buldukça yazmalarını tavsiye ettim. Bugün yazıyorsam, geçmişte çok okuduğumdandır çünkü.

Bu güzel çocukları bırakmak zor oldu ama dönüş için vaktimiz azalmıştı. Bahçede öğretmenin lojmanı var, minicik bir ev. Taner Hoca, okulun hem müdürü, hem öğretmeni… tek başına her işin altından kalkıyor.Okulun eski halinin fotoğralarını gösterdi bize, 2 sene de cennete çevirmiş okulu. Çocukların okumaları, ifadeleri o kadar düzgün ki, hayran kalmamak mümkün değil. Biz sınıfa gittiğimizde, resim yapıyorlardı ve masada Taner hocanın bilgisayarında çalan müziği dinliyorlardı. Bu kadar idealist, çalışkan ve azimli olsa keşke bütün öğretmenler. Zaten cennet gibi bir doğada yaşıyorlar, eğitim de tam olsa sanki hiç sorun kalmazmış gibi geldi bana.
Dönüş için minibüse yönelirken, durdurdu bizi Taner hoca, gitmeyin ikramımız var dedi. Eşi Yeter Hanım, bahçede bir masa hazırlamıştı, görmeniz, görmek yetmez tatmanız lazımdı yani… Börekler, dolmalar, kekler, kabak tatlısı, keçi peyniri, yöre zeytini, ev ekmeği, pekmez…Hepsi tek kelime ile muhteşem!!!
Acıkmışız zaten, nasıl yedik anlatamam. Köyün kadınları da yanımızda, eğer söz verdiğimiz ve kardan dolayı gelemediğimiz gün gelseymişiz bunun çok daha fazlası hazırlık varmış. Bütün köy uğraşmış. Ama bu ziyafet bile inanılmaz güzeldi.
Yedik, içtik ve teşekkürlerle ayrıldık, yine muhtarın minibüsüne bindik. Ama o da ne , muhtar benim hanım da bekliyor sizi demez mi? Olurdu olmazdı derken, muhtarın göl manzaralı, tertemiz, sıcacık evinde bulduk kendimizi. Annesi ve karısı neler yapmamışlar ki… Börekler, köfteler, tabak tabak zeytinler…Yok dedik ama yine yedik tabi…
Bu sefer gerrçekten dönüş zamanı geldi. Öngördüğümüz gibi feribota yetiştik ve akşam evimizde olduk. Yorgundum belki ama çok mutluydum gerçekten.
Şehir insanının ilişkilerdeki cimriliği, hayatın her yanına yansıyor. Eve gelen misafire ikramdan, sevgiyi göstermeye kadar. Bu kadar mı zengin olunur? Gönüller bu kadar mı yüce, bol ve açık olur onu anlıyor insan. Katkısız yiyecek gibi, sevgi de katkısız.
İstanbul’a bu kadar yakın ama bu kadar kirlenmemiş olmak. Mucize gibi. Sakin, dingin ve huzurlu. Tevekkel ve azimli.
Öğretmenlerin gözlerindeki ışık, çocukların aydınlık bakışları, annelerin “çocuğum okusun” arzusu… Hepsi hepsi kirlenmemiş mis gibi duygular.

Sadeliği seçmek için daha başka sebep aramaya gerek var mı? Ne kadar zor, o kadar anlamsız aslında. Bir gün bir köyde dinlenmek için, verdiğimiz şu korkunç yaşam savaşına bakınca ne kadar anlamsız geliyor her şey.
Herkesin hayali sahile, doğaya dönmek. Ama beklentimiz emekli olmak…Garip, yaman, anlaşılmaz bir çelişki.
Dün çok çok güzel bir gündü. Kah ağladım ama mutluluktan, kah güldüm ama hepsinin ötesinde ruhum, gözüm, gönlüm doydu.
Çok teşekkür ederim sevgili Çocuklar Hepimizin dernek yetkilileri, bana bu onuru, bu güzelliği yaşattığınız için. Bir köyde bir çocuğun kalbinde minik de olsa bir iz bırakabildiğim için çok çok mutluyum.
Dilerim artsın eksilmesin çabalarımız. Elimiz kolumuz daha uzaklara da ulaşabilsin. Ayrıca bir güzel hayalime daha kucak açtılar. Umarım hayata geçer ve sizlerle bu mutluluğu da paylaşabilirim.
Sanırım şükredecek çok şeyim var. Şükürler olsun yaşadığım bu güzel anlara…
Son sözüm sizlere sevgili dostlarım, ulaşabildiğiniz her çocuğun yüreğine dokunmaya çalışın. Bireysel çabalarınız yetmiyorsa, derneklere destek olun. Çocuklar Hepimizin Derneği, bunlardan sadece biri. İçinde olduğum için gönül huzuru ile kefil olabiliyorum. Çocukları tehlikelerden ancak eğiterek koruyabiliriz. Bu güzel öğretmenlere, bu güzel çocuklara kalbinizde yer Ricam ve dileğim budur.
Satırlarımı Hayalci’nin son sözleri ile bitirmek istedim;
“Hayal kurun çocuklar, hayal kurun ki şu kapkara dünya aydınlansın sayenizde. Ve sakın unutmayın;
Gelecek, hayallerinin peşini bırakmayanlarındır”
Hayal kurun arkadaşlar, hayal kurun ki gerçek olsun…
Sevgiyle kalın…
