urfa

Urfa, heyecanla görmeyi beklediğim güzel şehir. Tarihi ile anlı, adı ile Şanlı Urfa… Evde kalmak zorunda olduğumuz bu günlerde özlediğimiz ne çok şey var öyle değil mi? Seyahat etmek de bunlardan biri. Bugün size pandemi öncesi son gezimiz olan Urfa ve izlenimlerimi aktarmak istedim. Duygularımı gezimizin hemen ardından kaleme almıştım aslında. Şimdi ise bir kaç küçük dokunuşla yeniden paylaşıyorum. Hem seyahat özlemimi gidermek hem de anılarımı yinelemek için. Yakın geçmiş gibi ifade ettiğim her sözün, yaşanamadan geçen 2020 öncesi olduğunu da özellikle hatırlatmak isterim…

Hadi o zaman zamanı geri alalım ve Ekim 2019’a dönelim. Hani o serbestçe gezdiğimiz, keyifle planlar yaptığımız günlere gidelim…

Tarih: Ekim 2019

Yer: Urfa

Bu güzel şehri, babamın görevi nedeniyle Diyarbakır’da yaşadığımız dönemde yani henüz ilkokul çağlarında iken görmüştüm. Balıklı Göl, Urfa ile ilgili anılarım içinde en canlı kalan oldu uzun zaman. Sanırım mucizevi hikayesi çocuk kalbime çok dokunmuştu. İlerleyen yıllarda bir daha fırsat bulamadım bu bölgeye gelmeye. Şehrin yeni halini oldukça merak ediyordum. Merakım sadece Urfa ile sınırlı değildi. Daha çok son yılların en önemli keşiflerinden biri olan Göbeklitepe ilgimi çekmeye başlamıştı.

Yılın başlarında sevgili Levent Sepici’nin Göbeklitepe ile ilgili bir söyleşisini dinlemiştim. Ardından bu konuda yazdığı kitabı büyük bir keyifle okudum ve merakım iyice arttı. Bu geziyi heyecanla bekliyordum. Tek güzel tarafı merakımı gidermek değildi elbette. Birlikte gittiğim grup arkadaşlarım özelinde tüm grup da oldukça keyifli ve uyumluydu. Dahil olmaktan büyük mutluluk duydum.

Urfa Lezzetin Adresi

Urfa yolculuğumuz oldukça keyifli başladı. Havalimanında bizi ılık ve yumuşak bir hava karşıladı. Tur otobüsüne bindik ve ilk lezzet durağına doğru harekete geçtik. Çulcuoğlu Restaurant! Aman Tanrım diye bağırmak istiyor insan… O ne muhteşem sofra! Lebeniye Çorbası ve Bostana ile başladık yemeğe. Hemen ardından içli köfte, lahmacun ve çiğ köfte ile devam. Patlıcan kebap ve sonunda da havuç dilim ile birlikte katmer… Hepsi birbirinden lezzetli, acısı da tatlısı da kıvamında muhteşem bir öğle yemeği oldu.

Urfa diğer adıyla Peygamberler Şehri ya da Bereketli Hilal. Birçok mucizevi hikayesi olan bereketli, kadim topraklar… Pek çok peygamberin yaşadığı söylenen, pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış bilinen tarihi Nuh Tufanına dayanan güzel şehir Urfa. Sahip olduğu değerleri peygamberlerle özdeşleştiren, sabrın, bereketin, adaletin, hoşgörünün vatanı Urfa… Şehrin belki de bilinen en önemli noktası en azından şimdiye kadar diyelim Balıklı Göl ile başladı turumuz. Ardından Aynzeliha Gölü, Eyyüp Peygamber Camii, Halil-Ür Rahman Camii, Hz. İbrahim’in doğduğu mağara, Dergah Cami, Şanlıurfa Kalesi ve Tarihi Çarşı’yı gezdik. Her birinin birbirinden etkili hikayeleri var. Çevre düzenlemesi oldukça başarılı, çok beğendim. Pek çok güzel park ve bahçe var. Her yer yemyeşil. Çarşı rengarenk, bakır ustaları, baharatçılar, binbir pullu, desenli kumaşçılar, kuyumcular. Tam bir renk harmonisi…

Gümrük Han’ın avlusunda üstü bol fıstıklı menengiç kahvelerimizi içerek biraz dinlendik. Sonra geleneksel elsanatları çarşısından geçerken, unutulmaya yüz tutmuş, sanatları ve sanatçıları izledik. Tam bu saatlerde, bir yandan içimi ısıtan ney sesi, öte yandan güneşin batışı ile gökyüzünde beliren renk çok güzeldi. Otele yerleşip biraz dinlendikten sonra yine Levent Bey’in hazırlayıp sunduğu Göbeklitepe sunumunu dinledik. Eksik kalan bilgileri tazeledik.

Akşam yemek adresimiz Manici Oteldi. Otantik mimarisi ve iç döşemesiyle farklı bir havası vardı. Burada da birbirinden lezzetli Urfa yemeklerini tatma imkanımız oldu.

Göbeklitepe- Tarihin Sıfır Noktası

Ertesi sabah kahvaltının ardından heyecanla beklediğimiz Göbeklitepe Turu başladı. Önce “Ziyaretçi Merkezi”ne girdik. Burada görsel ve işitsel olarak yaşatılan simülasyon, merakımızı daha da canlı kıldı. Tarihin sıfır noktası diye adlandırılan, gizemi henüz çözülmemiş, insanlığın yerleşik düzenden önce inanç sistemine geçtiğini gösteren, 12.000 yıllık bir alanda olmak nefes kesiciydi. 2019 Göbeklitepe Yılı ilan edildi biliyorsunuz. Yıl bitmeden burada olmak da ayrıca çok keyifli oldu. Ne düşündüler, nasıl yaptılar, daha ne kadarına vakıfız? Binlerce soru var aklımda. Tüm ezberleri bozan, tarihi yeniden yazdıran bir yer burası. İnsanı sarıp sarmalayan bir enerjisi var o kesin. Kazılar henüz tamamlanmamış. Daha neler çıkacak çok merak ediyorum doğrusu. Gerçekten insanın aklı almıyor. Nasıl ortaya çıktı, ne kadar zamanda yapıldı? Peki yapıldı, sonra niye bile isteye üzeri kapatıldı?

urfa-gobeklitepe

Çok uzun zaman alacak elbette bu sorulara yanıt bulmak ama ucundan da olsa fikir sahibi olabilmek çok iyi geldi. Meşhur dut ağacının gölgesinde oturup, uçsuz bucaksız sarı /turuncu rengi görmek ve 12.000 yıl öncesini hayal etmek yaşanılası bir deneyim oldu benim için.

Gezinin sürprizi burayı ilk kez bulan Mahmut Dede ile tanışmaktı. Tarlasını sürerken bulduğu heykel sayesinde tarihin çok önemli bir sayfası aralandı. Biz de Levent Bey ve eşi Mehveş Hanım sayesinde kendisini tanımış olduk.

Öğlen yemeğimiz bu kez Dedecan Restaurant’da. Burada da ciğer, Urfa kebap ve şıllık tatlısı ilave oldu diğer lezzetlere… Hepsi de birbirinden harika idi. Burada “acı” tanımın bir hayli değişti. Bana göre acı’nın acı olmadığını daha iyi anladım:)

Gurur Duyulacak Müzeler

Göbeklitepe’yi ve Urfa tarihini tek başına anlamak biraz zor. Bu nedenle bence gerçekten çok emek verilerek yapılmış ve dünyanın sayılı müzeleri ile yarışacak düzeyde olan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi‘ni de mutlaka gezmek gerek. Hacim itibariyle Türkiye’nin en büyük müzesi. İlk başta izlediğimiz ve şehri anlatan film oldukça etkileyici. Gördüğünüz her şeyi anlamlı kılıyor. Bu yöreden çıkan eserler sergileniyor müzede, oldukça bereketli olan bu topraklarda yapılan kazılarla tarihin her devrine ait eserler itinayla sergilenmiş.

Dünyanın en eski heykeli “Urfa Adamı” nı burada görmek mümkün. Müze hakkıyla gezebilenler için 3-4 saat alabilecek kadar dolu içeriğe sahip. Gerçekten emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum.

Ardından Haleplibahçe Mozaik Müzesini ziyaret ettik. Belediyenin park yapma çalışmaları sırasında keşfedilmiş ve bulunduğu Roma villası üzerinde inşa edilmiş bir müze burası. Villa tabanında bulunan mozaikler M.S. 3.ve 4. yüzyıla ait. Çoğu hasar görmüş olsa, kalanlar bile görkemini ifade etme konusunda oldukça başarılı. Tarihte neye benzediği bilinmeyen Amazon savaşçılarının mozaiğe resmedildiği bilinen ilk örnekleri bu müzede görebilirsiniz.

Müze gezileri beni oldukça etkiledi. Hayranlığımı ifade edecek sözcükleri bulmakta zorlansamda, ülkem adına gurur duydum.

Akşam Sıra Gecemiz vardı. Her ne kadar geleneksel formlarda olmasada, yine de çok keyif alıp, mutlu olduk. Davul şov, çiğköfte ve yöresel müzikler ile çoştuk…

Harran

Kapalı bir grup ve içerik- zaman olarak da kısıtlı olduğumuz için yörede çok görmek istediğim Halfeti’ye gidemedik. Ama Harran’ı gördük. Harran üniversitesi kalıntıları ile ilgili kazılar devam ediyor o nedenle içerisini göremedik. Harran Ovası yine upuzun karşımızda. Buranın en ilgi çekici yeri Kümbet Evler. Harran Evleri de deniyor. Konik kubbeli kümbet evlerin özelliği yazın serin, kışın sıcak olmaları. Yöre iklimine göre dizayn edilmiş. Sadece biri restore edilmiş ve ziyarete açılmış durumda.

Dönüş zamanı geldi ve başladığımız nokta da yine Çulcuoğlu Restaurant’da yeme-içme ve gezme turumuzu tamamladık.

Buraya kadar sadece bilgi içerikli oldu yazdıklarım. Pek çok kaynaktan benzerlerini ve çok daha kapsamlılarını bulabilirsiniz. Bundan sonra ise duygularımı ifade etmeye çalışacağım.

Urfa ve Bana Hissettirdikleri

Yurdumuz o kadar zengin ve o kadar güzel ki. Bu kadar iyikinin kıymetini bilemiyor olmamız ise ne kadar acı, öyle değil mi? Göbeklitepe’yi gezerken bir an durup düşündüm. Neden üstünü bilerek isteyerek kapatmışlar, herhangi bir büyük tehlike olmadan diye. Bu sorunun cevabını çok merak ediyorum o ayrı ama benzer hislere sahip olduğumu da itiraf etmek istiyorum. Ben de elimden gelse, tüm güzellikleri saklamak, bu vandalizmden, rant peşinde koşanlardan, değer bilmezlerden gizlemek istiyorum. Belki gün gelir bizden çok daha fazla değerini bilen birileri bulur da bu göz göre göre yıkımdan kurtulurlar diye.

Canım vatanımın toprakları, neler yaşamış, yaşatmış, nelere gebe… Tarih fışkırıyor dört bir yandan. Tarım deseniz ona keza. Keşke ile başlayan binlerce cümle sıralayabilirim, ama yapmayacağım. Biliyorum ki benzer keşkeler hepimizin içinde var. Suçlayarak değil özeleştiri yaparak ifade etmek istedim duygu ve düşüncelerimi. Eskiden yurt dışı gezilerine gitmeyi daha çok severdim, imkan buldukça. Oysa son yıllarda, elbette ekonomik sebeplerin de zorlamasıyla yurt içi geziler daha çok ilgimi çekmeye başladı. Çünkü kendi yurdumuzu, buranın gerçeklerini bilmemek bizi ötekileştiriyor. Bu topraklarda yaşayınca bölgeden bölgeye beslenmeden, alışkanlıklara ne kadar çok farklılık olduğunu daha iyi görebiliyoruz ve bu farklılıkların bizi ne kadar zengin kıldığını da.

Güzel Yurdumun Güzel Şehri Urfa

Bu yılın başında KARS gezisi ile yaşadığım hazzı bu kez de Urfa yaşattı bana. Urfa, Göbeklitepe sayesinde turizm açısından oldukça ilgi çekici bir yer olmuş haklı olarak. Çok olumlu sonuçları olacak mutlaka. Bu kadar güzelliğin yanında, terör ve diğer olumsuzluklar burada yaşamı yıllardır çok zorlaştırıyor. Oysa hem tarihi hem bereketli toprakları hem iklimi ile Urfa her zaman ilgi çekmeye devam eden bir yer olmalı bence.

Her şeyden önce Urfa tahmin ettiğimden çok daha büyük ve görece olarak gelişmiş bir şehir. Yemeğinden, tarihine çok geniş bir kültürü var. Toprakları tarım ve hayvancılık için çok uygun. O zaman bin türlü soru geliyor ister istemez aklınıza? Bu kadar kendine yeterken niye göç?
Çok fazla sebebi var. Terör ve ekonomi başta gelenler.

Bu yörede yaşayan insanların ihtiyaçlarını uzaktan takip etmek bize hiçbir şey katmaz. Fırsat buldukça gelip görmeyi de hedeflemeliyiz. Şu sıralar sınır ötesi harekat devam etmekte. Endişeyi bir yana bırakıp, tam aksine burada olmak, moral vermek, yalnız bırakmamak gerekiyor diye düşünüyorum. Terör, bu yörenin insanını yıllardır çok yordu, güçlerini tüketti. Yalnız kaldı. Buralar tehlikeli değil, aksine yaşadığımız metropollerde tehlike çok daha fazla.

Ülkemizi sözde değil özde sevmenin yolu tanımaktan geçiyor. Tanıdıkça seviyor, anlıyor ve anlam katıyoruz. Sahip olduğumuz zenginliği fark etmek bence vazgeçmememizi de sağlıyor. Buralara gelmeli, tavsiye etmeli, içimize sindirmeliyiz. Bu yurdun evlatları olarak bunu borçlu olduğumuzu düşünüyorum.

Elbette ne siyasetçi ne arkeolog ne de bilim adamıyım ama yapılması gerekenleri anlamak için tüm bunlara gerek olmadığını da rahatça görebiliyorum. Arkadaşlarımla yaptığımız konuşmalarda da hepimiz aynı sonuçlara, aynı duygulara vardık. Ah keşke bu kadar hırs, bu kadar rant kavgası ve bu kadar çıkar olmasa…

En Büyük Özlem Barış…

Urfa şehrini gezerken tekrar tekrar tüm dileklerim barış ve refah için oldu. Bu kadar geniş bir tarihe yataklık eden bu topraklara sanırım en yakışan şey BARIŞ olacak. En kısa zamanda barışı sağlamak, yöre halkına hak ettiği desteği vermek, kalkınma ve refah için tez elden çalışmaya başlamak en büyük dileğim. Gençleri burada kalmaya teşvik etmek gerekiyor ilk önce sanırım. Unutulan sanatlar, turizm, arkeoloji, tarım, gastronomi… ilk aklıma gelenler.

Onun dışında yetenekli gençlerin teşhis edilip doğru kanallara yöneltilmesi gibi daha pek çok şey… Hariçten gazel okumak kolay tabi, ben de biliyorum zor olduğunu ama imkansız olmadığından da eminim. Sadece Urfa değil, tüm yurt için top yekün bir iyileştirme kampanyası başlamalı. Çarpık kentleşmeden tutun da aklınıza gelen hemen her konuda o kadar kötüye gitmiş ki her şey, sihirli bir değneğim olsa hepsini yeniden yapsam istiyorum. Bu gidişata bir son vermek, mevcudu korumak, yaptırımları artırmak ve gerçek bir vatansever olarak hareket etmekten başka çıkış yolu yolu yok. Bu ülke bizim ve bizim bizden başka kurtarıcısı da olamaz…

“Edesa… bazen Ruha, bazen Urfa ama hep Edesa… ve dokunmak Peygamberliğin atasına….”

Arkeolog Mesut Alp’in sözleri ile sizlere veda etmek ve bu güzel şehri en kısa zamanda gezi listenize almanızı dileyerek bitiriyorum sözlerimi

Bu güzel beldeyi tanımamızı sağlayan, yaptığı araştırmalar ile önümüze yeni ufuklar açan Levent Sepici’ye, teşekkür ediyorum. Gezimizi keyifli kılan tüm dostlara da selam olsun…

Geçmişte böyle noktalamıştım yazımı. Nereden bilebilirdim ki değil seyahat etmek, evden işe gitmenin bile lüks olacağı günler gelecek? Şimdilerde tek bir dileğim var; sağlıklı günlere kavuşmak. Uzak gibi görünse de o günlerin yakında geleceğine yürekten inanıyorum. O zaman yeni geziler yapmaya ve yeni anılar biriktirmeye yine devam edeceğiz.

Hoşçakalın, sağlıkla kalın…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir