Sevgili günlük, bugün karantinada 10. günüm. Bu süreçte sadece bir kaç kez alışverişe gittim onun dışında hep evdeyim. Yemek, temizlik, düzenleme vs işleri zaten rutin, geri kalan zamanlarda kitap, sohbet (yazarak ya da görüntülü), diziler ve filmler ile geçiyor zaman. Günün belirli saatlerinde haber izliyorum, özellikle akşamları, zaten gün içinde sosyal medyadan pek çoğunu takip edebiliyorum.
Pek çok film, dizi, yemek programı ve belgesel izledim. Eğlence programı var mı bilmiyorum hiç bakmadım.


Ev işleri ve yemek epeyce vakit alıyor, bu sabah güne mercimekli ekmek yaparak başladım mesela sonra yoğurt mayaladım. Dünden yemeklerim vardı. Yarın için de dolma yapmayı planlıyorum. Bugün evi yine süpürüp, sildim ve biraz kitap okudum. Hanım hanımcık günler yani…


Ben ve yakın çevremdeki herkes bu ve benzeri hayatlar yaşarken dışarıda yine kaos devam etmekte. Kimi herşeyi hiçe sayıp kendini sokaklara atıyor, gereksiz riskler alıyor, kimi çalışmak zorunda ve kim bilir bu süreçte ne kadar stres yaşıyor, çünkü hala genel bir yasak yok.
Elbette bir de bu günleri fırsata çevirme çabaları var ki işte en çok o üzüyor hepimizi. Ceza afları mı, Kanal İstanbul mu, Salda gölü mü, yerli tohum düşmanlığı mı? Ya da atladığım daha onlarcası… Hangisi sayılabilir bilmiyorum. Herkes can derdinde ve öncelikli bu kadar sıkıntı varken bunlar neyle izah edilebilir???


Derdim şikayet etmek değil ama bu olanları da göz ardı etmek imkansız.
Yaşadığımız bu olağan üstü günler, elbette faydaya evrilebilir ama bu faydacılık farkındalık arttırıcı olmalı. Doğa bize bu kadar mesaj verirken hala bu anlamsız direniş neden diye düşünmeden edemiyor insan.


Bu süreç hepimizin farkındalığını arttırmak zorunda. Dün akşam izlediğim “Self Made” dizisinde yine çok güzel mesajlar vardı. Hele bir tanesi. Diyordu ki; “ne zaman öleceğime karar veremem ama ardımda ne bırakacağıma, adımın ne ile anılacağına karar verebilirim”… bence de bu saatten itibaren tam da yapmamız gereken bu.

Kendimizi dinleyelim, tanımaya çalışalım, hatalarımızı düşünelim ve bundan sonra ne yapacağız ona bakalım…ardımızda ne bırakacağımıza karar verme şansımız hala var.
Hayatı önceliklendirmek gerek, şu anda ilk önceliğimiz sağlık… ama bunun yanında kişisel farkındalığımızı da artırmak için ciddi mesai harcamamız gerek.

Evde sıkılmak şu süreçte en son şikayet edeceğimiz şey olmalı, dışarda bu virüsle can siparane mücadele eden pek çok sağlık çalışanı, görevli ya da virüse yakalanan bu kadar insan varken sıkılmak sadece bencillik olur. Ne yapabiliriz, nasıl fayda sağlayabiliriz ona yoğunlaşalım… önce kendimize sonra çevremize yayılan bir bilinçle…


O zaman gelsin bu günün şiiri; Cemal Süreyya’dan tüm çalışkan kadınlara

bir kadını ortadan ikiye böl…
yarısı annedir,
yarısı çocuk,
yarısı sevgili
yarısı aşk…

duyanlar bunu bilmez,
görenler anlamaz bunu!
yarısı rivayettir,
yarısı gece.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir