Günler geçiyor. Her ne kadar moral motivasyonumu yüksek tutmaya çalışsam da artık sıkılmaya başladım tabi ki. Hayatımın en zor günleri gibi ağır sözcükler kullanmayacağım, çok daha zor, acılı, sıkıntılı günler yaşadım… en sıkıcı günler de değil elbette yapacak bir sürü şey var evdeyken bile. Ama sıkıntılı günler olduğu kesin. Belirsiz ve kaygı verici. Geçecek elbette, hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor. Üstelik bu durum sadece bana, bize değil her birimize etki ediyor. Bu biz olma ya da bir olma duygusu iyi de geliyor insana. Dünyanın pek çok ülkesinde, pek çok evde, şimdiye kadar yaşanmış her şeyin dışında konuşulan tek ortak konu bu. Bu da bir anlamda eşit olma, eşit hissetme duygumuzu besliyor. Evet biliyoruz bu geçici bir dönem ve bu eşitlik bozulacak ama olsun en azından benzer duygularda bir süre yaşamış olmak farkındalığımızı arttıracak…


Elbette bu söylediklerim rasyonel düşünce yapısında olan ve olaylara farklı bakış açıları getirebilenler için. Bu günlerden hiçbir şey kazanamadan çıkan da çok kişi olacak bundan eminim. Ya da sonrasında hızla eski hayatına dönecekler de… benim sözüm onlara değil. Bugünkü yazımın bir hedef kitlesi var. Rasyoneller ve rasyonel olmaya gayret edenleri hedef aldım. İrrasyonel düşünenler için yüksek doz içerebilir…


Bugün şeffaflık ile ketumiyet kavramlarını irdelemek istedim kendimce. Ne zaman şeffaf, ne zaman ketum olmalıyız?


Örneğin bizim dışımızdaki insanların da zarar görebileceğini bildiğimiz bir konuda ketum olmak doğru mu? Hastalık konusunda örneğin? Bunun özrü “panik yapmayın diye söylemedik” olur mu? Zaten kaygılı ve paniğiz. Söylemek elbette bir şey değiştirmeyecek ama belki önlemleri artırma konusunda işe yarar. Bugünlerde gerek devlet eliyle, gerekse bireysel bazda yapılan bu davranışı ketumiyet diye tanımlamak gerçekten yanlış geliyor bana. Bilgi alma özgürlüğümüz olmalı, etrafımızda neler oluyor bilmeliyiz. Kendimizi ve yakınlarımızı korumalıyız… ketum olmak tüm bu hakların ihlalidir bence ve sanırım hiç bir etik tarafı da yoktur.


Şeffaflık ve samimiyet her zaman üzerinde önemle durduğum bir konu. Şeffaflıktan kaçınmayı anlayamıyorum. Kaosu yaratan şeffaflık değil aslında, tam aksi. Şeffaf ve samimi olmak ödüllendirmeli bence. Çünkü sanırım bizim gibi toplumlarda bir şeylerin hep perde arkası, bir kaçış yolu, kurnazca oyunları olması bekleniyor. Kapalı kapılar ve dedikodu besliyor bizi.


Oysa Ketumiyet çok saygı duyduğum bir erdem. Benim için olmazsa olmaz. Bir başkasının haklarını, sevdiklerini, ülkeni korumak adına kullanıldığı sürece elbette. Bunu gizlemek / saklamak sözcükleri gibi dar bir kalıp içine sokmak bizi yanıltabilir. Nerede ve ne zaman ketum olmamız gerektiğini zaten bilmemiz gerekir diye düşünüyorum. Toplum sağlığı, ya da belli konuda yapılması gereken bir faydayı, kişisel ego ve kaygılarla saklamak çok çok yanlış. Şu günlerde sanırım en çok rahatsızlık duyduğumuz konu da bu. Bilmek istiyoruz, yorumsuz, katkısız, sadece bilmek!!!

En iyi yöneticiler en şeffaf olanlar. Çünkü çok ihtiyaç duyduğumuz güven ve sevgi duygularımızı besliyorlar. Gizil ve kapalı olanlar ise her zaman güvenilmez, samimiyetsiz geliyor bana. Gerçekleri bilmeye, güvenmeye çok ihtiyacımız var. İnanın bana güven, benim için pek çok duygudan daha fazla umut vaad ediyor…


Sanırım bugünlük bu kadar yeter, güne keyifli başladım oysa, biraz egzersiz yaptım youtube’da Leslie ile, harika bir konser dinledim. Hafif yedim, biraz okudum. Sonra niye bunlar geldi aklıma bilmiyorum. Sanırım yine ego savaşları çeldi aklımı.


İki gecedir “Anne with an E” dizisini izliyorum. Harika bir dizi. Yine bir kitap uyarlaması. Verdiği mesajlar beni çok etkiledi. Barışcıl, samimi ve içten. Kadın hakları, LGBT hakları, dostluk ve en çok da hayal edebilmeyi, pozitif bakış açısını öyle güzel anlatmış ki ve çok daha fazlasını… Keşke dünyayı böyle güzel düşünebilen insanlar yönetebilseydi… izlemenizi öneririm. Dizi üzerine epeyce yazabilirim ama en iyisi izlemeniz olacaktır sanırım.


Bugün 1 Nisan, “şaka şaka” diye bağıran seslere özlem duyuyoruz… biri bizi şakalasa ve kocaman gülebilsek hep birlikte….


Ama ne demiş, Philippe Djian; Dünyanın hüzünlü bir şaka olduğunu her zaman bilmişimdir.
Ya da Bernard Shaw’un dediği gibi “Ben şaka yaparken gerçekleri söylerim, çünkü gerçekler dünyanın en gülünç şakalarıdır.”


Yine gülebileceğimiz, özgürce gezebileceğimiz, sevdiklerimize sımsıkı sarılabileceğimiz güzel günler geri gelsin…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir