Karantinada bilmem kaçıncı gün… ne ilginç!! Olmaz dediğimiz şeyler oluyor ve biz sadece bekliyoruz. Evde yapılacak işler tükendi, yani ertelenen ya da önceliği olmayan demek istedim, günlük işler var gücüyle devam, artarak, katlanarak. Yeni tarifler denenmeye devam ediyor ama bu sefer de kilo sıkıntısı malum. Aşırı sağlıklı yiyecekler de pek benim keyfime göre değil… nispeten sağlıklı ve az kalorili lezzetler deniyorum. Her ne kadar havalar yeterince ısınmadı ise de ben evi kış dekorasyonundan çıkarıp bahara döndürmeye başladım. En sevdiğim işlerden biri bu. Mumdan, yastığa, vazoya kadar küçük detaylarda değişiklik yaparak kendime iyi geliyorum. Konseptlerim çocuklarım tarafından dalga konusu olsa da ben yine de bu alışkanlığımdan vazgeçemiyorum… ama söz Kurban Bayramı’nda kuzu konseptine geçiş hiç olmayacak, oyuncu bir ruhum olduğu ya da içimde bir çocuk sakladığım doğrudur…
Hayatı yaşamaya değer kılma çabalarım bunlar aslında. Küçük mutluluklar yaratmak. Çiçeğe, doğaya, özel günlere, mevsim geçişlerine anlam katma çabası sadece…
Bu günlerin yazmak için en verimli günler olduğunu düşünüyordum ama henüz o moda giremedim. Facebook yazılarından öteye gidemiyor yazdıklarım. Ne mevcut kitabıma birkaç satır ilave edebildim ne de yeni bir öykü. Niyet var olmasına ama icraat sıfır, oysa bugünler yakın tarihimize büyük not. Keşke becerebilsem bir şeyler karalamayı ama sanırım o günler de gelecek çünkü belli ki biraz daha evdeyiz.
Özledim, bir sürü şeyi, hepiniz gibi. Ama yapacak bir şey yok, sabırla beklemek dışında. Ne keyifli ne güzel günler geçmiş, şimdi uzak birer hayal gibi. Karda, kışta, baharda yazda… iyi ki yapmışım dediğim bir sürü güzel anı… şimdi camın arkasında kalan bir hayattan izler bırakmış belleğimde.
Elbette bu günler de bitecek ve geriye bu günlerin anıları kalacak. Bir de çıkarımlarımız tabi. Hem ruhen hem bedenen kazandıklarımız. Örneğin mutfakta seri ve becerikli olmak gibi fiziksel, kendini anlamak gibi duygusal kazançlar elde edeceğiz. Değer verdiğimiz birçok şeyin değersiz, önemsemediklerimizin ise ne kadar kıymetli olduğunu anlayacağız. Bir gün bu günleri de unutacağız belki ama izleri devam edecek. Yaşadığımız bu travma belki de kalıcı değişiklikler yapmamıza neden olacak.
Başımıza Kötü Bir Olay Geldiğinde Yaşadığımız Üzüntünün 5 Aşaması: “Kubler Ross” Modeli diye bir durum var; inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme… bu da böyle bir şey mi bilmiyorum. Ya da hangi evrede olduğumuzu… benimki şimdilik pazarlık gibi, uslu durur, kurallara uyar ve iyi hissedersem iyi olacak gibi düşünüyorum. Siz de kendi durumunuzu değerlendirebilirsiniz tabi ki…
Bir sürü oyun, bir sürü challenge var ama benim en sevdiğim Hayaller ve hayatlar…
Gerçi şu anda normale dönmüş olsak bile yine hayalleri yakalayamayacağız o çok açık. Örneğin bir plazanın kapalı ofisinde çalışırken de hayal ettiğimiz yerde değiliz ama hani o “yeterlik kipi” var ya… iş çıkışı kendimi bir yerlere atabilirim, hafta sonu kaçabilirim demeyi, iste o -ebilmeyi özlüyor insan. Olasılıklar bile ne denli değerliymiş değil mi???
Bugün az psikoloji, az dilbilgisi soslu yazımda size yine bir merhaba demek istedim. Hayallerimizin gerçek olacağı sağlık dolu günlere, işte benim hayaller ve hayatlar çelişkim…