Bir süredir yazmadım, çünkü pek bir şey değişmedi hayatımda. Mart, Nisan nasıl geçtiyse Mayıs da öyle geçmekte… ufak bazı dokunuşlar var elbette. Örneğin eskisi kadar mutfakla haşır neşir değilim. Hamur işleri yerini günlük yemeklere bıraktı. En azından iyi ya da kötü pek çok yemeği yapmayı öğrendim. Gerisi el lezzeti ve deneyim sanırım. Yaptıkça daha çok geliştiriyor insan. Ev temizlik, düzen işine gelince oradaki abartı da geçti, günlük rutine döndüm. Biraz daha detaylı ama ilk günlerdeki gibi değil. Alışveriş ona keza. Eş/dost sohbetleri öyle. Televizyon dizi-film izlemem bile azaldı…


Peki ne oldu, neden oldu? Sanırım yeni rutinimi oluşturdum. Abartıyla, alelacele yaptığım her şey normal seviyeye geldi. Birçok nedeni olabilir ama benim aklıma gelenlerden ilki, umutsuzluk. Evden daha doğru ifadeyle “bu süreçten tez zamanda çıkacağız” umudumu kaybettim… belli ki öyle çabuk ve kolay olmayacak, bunu kavradım.


Diğeri uyum… bir çoğunuz gibi bende birkaç gün kalacağım otel odasını hatta hastane odasını bile hemen kendi düzenime getirme eğilimi taşırım. Evim gibi hissedecek bir düzen kurarım. Kendi alışkanlıklarıma göre düzenlerim. Sevdiğim detaylarla süslerim. Masadaki çiçek, düz duran koltuğun çevrilmesi, banyodaki diş fırçalık mutlu eder beni. Ait olma hissini severim. Ve kendimden iz bırakmayı… bu süreçte de öyle oldu. Evdeki rutini oluşturmaya alıştım. Uyku saatlerim, yeme içme düzenim belirlendi. Dışarı çıkarken maske takmak artık değişik gelmiyor mesela. Onun kıyafetimin bir parçası olması fikrine alıştım… evet çok zor hele bu sıcaklarda ama artık aldırış etmiyorum. Hızlı alışveriş yapmayı ki zaten öyleydim, genelde nokta atış yapan biriyimdir, onu geliştirdim. Sadece alışveriş yaparken panik olma halimi henüz atlatamadım, onun da yolunu daha tenha marketlere giderek bulmaya başladım. Kalabalıkta hala çok stres oluyorum, alacaklarımı unutuyorum. Yeniden oje sürmeye başladım mesela. Beni tanıyanlar bilir, ojesiz asla diyenlerdenimdir ben. El/ayak bakımı olmazsa olmazım… benim için uzun bir süre oldu ojesiz gezmek, laf aramızda sevdim de ama yine de yeniden sürünce- iste benim elim- demekten kendimi alamadım. Yeni normal dedikleri bu mu acaba? Daha kontrollü ama eskiye yakın. Yeni pek çok alışkanlık geliştirdim ilave olarak. Sokağa çıkma ve özellikle deniz kenarında yürüme konusunda daha özgür olmayı isterim bir de ek olarak. Belki daha kolay olur yaşamak… Ama alışamadıklarım da var. Sevdiklerimi çok özledim, bir an önce kavuşmayı diliyorum. Hani burnumda tutuyor denir ya iste öyle bir duygu…


Bu süreçte yemek yapmayı, ev işlerini geliştirmek bir kazanımdı benim için, hayatım boyunca işe yarayacak, elişi konusunda da epeyce deneyim kazandım. Pek çok çanta ördüm, hepsine kendimce bir anlam kattım, süsledim, fotoğrafladım, hoşuma gitti. Ama orada da sorun var. Keyfi çalışmayı bilmiyorum mesela. Çalışma hayatının bir öğretisi mi, yoksa benim karakterim mi bilmiyorum, başlayınca bitirene kadar uğraşıyorum. Keyfe keder değil benimki, sipariş yetiştirmeye çalışan bir üretici modundayım seri üretim. Başladı bitecek, sıradaki gelsin. Buna da bir formül bulmaya çalışıyorum. İpleri bittikçe alacağım. Bekleyen ip yoksa stres azalır belki arkadaşlarıma, yakınlarıma karantina günlerinden bir hatıra olsun istedim. Çünkü sahipsiz ve amaçsız örmek de hoşuma gitmedi… komiğim biliyorum anneannemi çok anıyorum örgü örerken, çünkü o hiç boş oturmayı sevmezdi. Televizyon karşısında otururken, nasıl böyle boş boş oturabiliyorsunuz diye sorar dururdu. Evet şimdi de TV izliyorum ama elim dolu.

Blutv’de Damızlık Kızın Öyküsü dizisini sabahlara kadar izlerken üç çanta bitirdi çantalarıma Korona Çantaları ismini vermiştim ama haklı bir yorum geldi, “öyle deme sonra eline alamazsın” dediler, ben de hak verdim. Onlara bir isim arıyorum. Aklıma çok yaratıcı bir şey henüz gelmedi.

Dizi ilginç, Okuma Salonu sayfamızda sevgili Şemsa kitabin tanıtımını yapınca çok ilgimi çekmişti. Oturdum dizisini izledim. Birkaç günde üç sezonu bitirdim. Kitaptan farklı mı bilmiyorum okuyacağım ama izlediklerim bile oldukça etkileyici idi. Bir distopya… olmaz dediklerimizin olduğunu görünce korkmuyor da değil insan. Köktencilik, kadının sadece rahim gibi algılanması değersizleştirme, şiddet, duygu hepsi var. İlginç kelimenin tam anlamıyla ürkütücü. Feminizm ve kadın hakları üzerinden yeniden sorgulama yapmamızı sağlıyor. Bu kitap hala güncelliğini koruyor ne yazık ki, ülkemiz özelinde de bazı söylemlere bakınca hele de şu günlerdeki -doğurganlık yaşı ile ilgili- gerçekten kaygı duyuyor insan. Kırmızı pelerin ve beyaz başlık günlerce zihnimden çıkmadı.


Üstüne daha pek çok film de izledim ama son günlerde az önce de yazdığım gibi biraz hız kestim. Ama beni bu günlerde motive eden çok keyifli bir şey daha var… Şiir… Okuma Salonu sayfam çok keyif verdi bana, daha önce de söylemiştim, motive etti. Güzel paylaşımları ile destek olan tüm arkadaşlarıma gönülden teşekkür ediyorum. Şemsa, Stella, Figen öncesinde Esin… hepiniz güzellikler kattınız hayatımıza… Gözde ile de yeniden şiire döndüm. Onun hem kendi yazdıkları ile hem harika yorumu ile okudukları ile bugünlerim keyif doldu. Canlı yayına da geçtik, biliyorsunuz. İnanın o saatleri heyecanla bekliyor, öncesinde çalışıyor ve inanılmaz mutlu oluyorum. Sizlerin güzel yorumları, katkıları ve destekleri de cesaretlendiriyor bizi, seviniyoruz. Okuma salonu tüm gönüllülere açık, dilediğiniz zaman kitap paylaşımı yapabilirsiniz. Çok da mutlu olurum.


İşte böyle sevgili dostlar son günler böyle geçti. Günler ilerledikçe daha neler değişecek, neler gelişecek, neler körelecek bilmiyorum… ilk günlerden bugüne ki bugün tam iki ay oldu evdeyim, ne çok şey değişti baksanıza…Dilerim ve umut ederim ki, gelecek güzel gelsin…hepinize her şey bitse bile sevginin ve umudum bitmediği günler dilerim…
Bu da günün şiiri, tüm Mayıs güzellerine en çok da Melisa’ma gelsin. Doğum gününü, anneler gününü uzaktan kutladık bu yıl. Mayıs güzeldir, umuttur, coşkudur, Atatürk’ümüz bile kendine doğum günü seçmiş 19 Mayıs’ı. Tüm güzellikleri ile kutlu olsun Mayıs ayı…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir