En İyi Şey Edebiyat
Merhabalar sevgili dostlarım,
Uzun süredir yazmamış olmamın özlemi ile oturdum bugün masamın başına. Aslında niyetim sadece bir yazı yazmaktı ama duygularımı bir başlık altında toplamak çok zor olacak diye düşünerek iki ayrı yazı yazmaya karar verdim. Yazımın biri “İyi Şeyler” diğeri de tam aksi “Kötü Şeyler” üzerine olacak. Kalemim beni önce hangi yöne götürür bilmiyorum ama başlayalım bakalım bir yerlerden.
Benim için “iyi”, sevdiklerimle birlikte olduğum, sağlıkla, keyifle, üreterek, öğrenerek geçen her an demek. Yanına eklenen her güzel anı ve deneyim ise “daha iyi” demek oluyor bana göre. Strese girdiğim, enerjimin çalındığını hissettiğim, üzüldüğüm zaman iyi hissetmiyorum haliyle. O zaman da eğer yapabiliyorsam tercihimi uzak durmaktan yana kullanıyorum. Kendimi bu şekilde korumayı öğretti zaman bana. Ben de herkes gibi, iyi olma halinde daha uzun süre kalabilmek için çabalıyorum.
Zorlu Kış
Yılın ilk ayları yoğun kış ve ailecek geçirdiğimiz Covid yüzünden biraz sıkıntılı geçti. Her ne kadar çok ağır geçirmemiş olsak da bu hastalık farklı bir baskı yaratıyor insanın üzerinde. Endişe ve bilinmezlik sarsıyor, daha çok da sonrası… Hala bilmiyorum ne sekel kaldı ya da kalacak ama şimdi iyi hissediyorum buna şükür. Bitmiyor olması ise gerginliği hep canlı tutuyor ne yazık ki…
Baharın gelişi ile birlikte ise benim de yüreğimde çiçekler açmaya başladı neyse ki…Lotus ve Maya Karantina’da benim için baharın en güzel açan çiçekleri oldular hiç kuşkusuz. Nisan sonu itibariyle de yılın seyahat sayfasını aralamış oldum, sanırım seyahat etmek kendimi en iyi hissettiğim eylemlerden biri. Oldukça keyifli bir kaç seyahat yaptım ki hem ruhuma hem bedenime çok iyi geldi. Bunları başka bir yazının konusu olarak aktaracağım. Çünkü her birinden aldığım keyif bambaşka idi. Şu kadar söyleyeyim hepsinin tadı damağımda kaldı… Onun için bugün size bu hafta sonu yaptığım kısa geziyi ve katıldığım güzel etkinliği aktarmak istiyorum sadece…
Marmara Adası Edebiyat Günleri
Sevgili dostum Esengül Taran, beni arayıp Marmara Adasında yapılacak olan Edebiyat Etkinliğine davet ettiği zaman çok mutlu oldum. En sevdiğim iki kelimenin yan yana gelmesi de ayrıca çok mutlu etti beni Ada ve Edebiyat… Tam adıyla “Marmara Adası Edebiyat Günleri“. olan bu etkinliği duyduğum andan itibaren çok heyecanlandım. Şimdi ise katıldığım için büyük mutluluk duyuyorum. Bu yazımda sizlere bu etkinlikten ve bana hissettirdiklerinden kısaca söz etmek istiyorum izninizle.
Öncelikle etkinlik programı çok güzeldi, sevdiğim yazarlar vardı kaçırmak istemedim doğrusu. Bir yandan gitmek istedim ama bir yandan da acaba, nasıl, kiminle soruları kafamı meşgul etti. Kardeşimle konuşurken kısaca bahsettim, ben seninle gelirim deyince daha da mutlu oldum ve hemen planlamayı yaptım. Marmara Adasına yıllar önce bir kez gitmiştim, yine kısa bir hafta sonu kaçamağı idi. Ama uzun zaman geçtiği için bunu ilk sayabiliriz…
Deniz Evi Karvunyi
Etkinlik Cuma akşamüzeri başlayacak ve pazar akşamı bitecekti ama biz Cuma günü iş günü olması nedeniyle ancak Cumartesi sabahı yola çıkabildik. İDO ile yaklaşık 3,5 saatlik bir yolculuktan sonra adaya vardık. Kısa bir yemek molasından sonra Denizevi Karvunyi Otele geldik. Etkinlik başlayana kadar otel sahipleri aynı zamanda dostlarımız olan Müge ve Deniz Enön ile sohbet ettik. Sevgili İnci Aral’da burada konaklıyordu. Kendisi ile tanışmak bana çok mutluluk verdi. Kısa ama keyifli bir sohbetin ardından merkeze Ada Cafe’ye geldik. Ve ilk söyleşi için yerlerimizi aldık.
Bu söyleşinin konukları, İnci Aral- Müge İplikçi ve Barış Müstecaplıoğlu ile idi. Konu başlığı; “Günümüz Dünyasının Dertlerine Edebiyat Derman Olabilir mi?” . Her üç yazar da bu konuyu kendi üslupları ile öyle güzel anlattılar ki, cevap netti. Edebiyat sorunları belki çözmez ama en azından farkındalık duygumuzu geliştirir. Anıları, yaşanmışlıkları ve tatlı serzenişleri ile belki henüz dünyaya değil ama bizlere çok iyi geldiler. Ayrıca kendilerini tanımak da keyifliydi. Doyurucu ve keyifli bir söyleşi oldu. Edebiyatın önce yazanı şifalandırdığı konusuna ben de yürekten katılıyorum, onun için daha da ilgi ile dinledim.
Mekanları Yazmak
Hemen ardından ise Mekanları yazmak konulu bir başka söyleşi vardı. Oya Baydar- Saba Altınsay ve Fuat Sevimay da bu oturumun konukları olarak yerlerini aldılar. Edebiyat ve mekân ilişkini çok güzel anlattılar. Onlarla Adayı, Girit’i ve Kapalıçarşı’yı yeniden gezmiş gibi hissettik. Yazarları tanımak, eserlerini onların ağzından dinlemek oldukça güzel bir deneyim oldu benim için. İtiraf edeyim okumadığım yazarlar da vardı aralarında ama söyleşiden sonra kitaplarını okumak için inanılmaz bir heyecan duydum.


Etkinlik sonrasında, Ada’nın meşhur koruk suyunu içip, şifalı otlarını kokladık ve akşam yemeğine geçtik. Erhan Restoran lezzetleri, fiyat -kalite dengesi açısından oldukça güzel bir mekân. Özellikle tavsiye üzerine yediğimiz peynirli patlıcan gerçekten çok güzeldi… Yediğimiz tüm mezeler de öyle elbette. Ayrıca Sevgili Esengül ve tanışmama vesile olduğu Nermin Mollaoğlu ile sohbet de lezzetleri artıran en önemli unsurlar oldu. Nermin hanım bu etkinliğin mimarlarından biri imiş, kendisini tanımaktan çok mutluluk duydum. Değerli öneri ve görüşlerini de notlarıma aldım… Benim için oldukça yol gösterici oldu.
Marmara Adası 90’lı yıllara kadar oldukça popüler olan ve tatil için çokça tercih edilen bir yermiş. Pek çok yazarın, sanatçının dönem dönem yaşadığı, ziyaret ettiği bir yöre olması açısından da çok değerli. Ege ve Akdeniz’in öne çıktığı son yıllarda biraz geri planda kalsa da yine de hala hatırı sayılır bir talep var. Pandemi döneminde de burada yerleşim biraz daha artmış anladığım kadarıyla. Ada’nın yerlileri veya çok uzun yıllardır burada yaşayanlar için çok özel bir değere sahip olduğu ise her şekilde belli oluyor zaten. Biraz eskimiş ve yıpranmış olsa da insana iyi gelen nostaljik, sıcak bir havası var buranın. Ya da bende Ada fikrinin henüz çözümlenememiş öneminden dolayı böyle de düşünüyor olabilirim.
Benim için Ada
Saba Altınsay söyleşisinde Ada’yı öyle güzel anlattı ki, bir kez daha benim Ada ile olan gönül bağımı düşünmeme sebep oldu. Bir aile dizimi ya da çözümlememi yapmak lazım bilmiyorum ama bu konu çok uzun yıllardır hep kafamı kurcalar. Neden Ada’da olmayı seviyorum? Neden Ada fikri bana iyi geliyor? İstemsizce ve bilinçaltımda neden Ada fikrini kullanıyorum? Adalı Çınar mesela neden Ada’da doğdu? Ya da Aşkın Su Hali’nde çocuğun adını neden Ada koydum? Bakalım bulacağız bunları da zamanla… Son günlerin en gözde konusuna da böylece bir atıfta bulunmuş oldum fark ettiyseniz eğer…
Bu uzun parantezden sonra konumuza dönelim tekrar; Merkez bana adada olma duygusu açısından fazlaca tesir etmedi açıkçası. Ancak otelimizin olduğu koy çok güzel ve sakindi. Ayın denize vuran ışığı ve kıyıya çarpan dalga sesleri ile uyuduk. Yastığımı ters tarafa koyup, camdan ay ışığını izledim bütün gece. Süzülüp yavaş yavaş kayboluşu ve renkleri gerçekten görülmeye değerdi. Sabah deniz kenarında, harika manzara ile oldukça güzel bir kahvaltı yaptık.


Kahvaltının güzelliği lezzetlerin yanında, masada gelişen sohbetti burada da. İnci Aral, Orhan Alkaya ile aynı masada oturmak beni çok mutlu etti. Müge ve Deniz Enön’ün de harika ev sahipliğinde çok güzel bir sabah başlamış oldu. Sonra tekne ile Çınarlı Koyu’na gittik. Bu yolculuk ayrıca çok güzeldi, çok keyif aldık. Çınarlı koyunda, yazarlar belki yüzlerce yıllık çınar ağaçlarının altında halk ile buluştu. Sohbet, imza ve fotoğraf çekimleri oldu… İlgi gerçekten görülmeye değerdi, hem kendi adıma hem de bu organizasyona emek verenler adına çok sevindim.
Edebiyat Ruhumuza İyi Gelir mi?
Geldiğimiz yoldan tekrar otele döndük ve öğleden sonra tam da başlıkta bulunan fotoğraftaki bu manzaraya karşı oturup sohbet edip, dinlendik. Nasıl sakin, nasıl dingin ve nasıl iyi geldi anlatamam.
Çetin Şef’in elinden lezzetli yemekler yedik. Gerçekten çok çok lezzetliydi… Kısa bir kaçış için tekrar gelmeyi dileyerek ayrıldık bu güzel otelden… Ve akşamüzeri yeniden merkezde ve yine Ada Cafe’de Aslı Perker, Tuna Kiremitçi ve Gaye Boralığlu’nun “Edebiyat Ruhumuza İyi Gelir” konulu söyleşisini dinledik. Anlattıkları benim ruhuma iyi geldi, bakış açımı değiştirdi ve sorgulattı en azından. Farklı pencerelerden bakmamı sağladı.
Ahmet Ümit

Sonrasında ise romanlarını çok severek okuduğum Ahmet Ümit ile söyleşi başladı. Çok çok sevdiğim bir yazarla tanışmak, onun sesinden kitaplarını dinlemek inanılmaz keyifli idi. Şimdi okurken, aynı zamanda sesinden de dinlemiş gibi hissedeceğim. Kayıp Tanrılar Ülkesi Ahmet Ümit en son okuduğum kitabı, maalesef yanımda götürmeyi unuttuğum için imza alamadım. Ama yeni kitabın yolda olduğu bilgisini aldım en azından… Bu da ayrıca hoş oldu. Kendisini dinlerken, konusuna olan hakimiyeti, hitabeti ve esprili tavrı ile de başarısının sadece yazmak olmadığını anlamış olduk. Bu tarz söyleşiler, sanatçıları yakından tanıma olanağı sağlıyor. Onların bakış açılarını ve yazma maceralarına tanık oluyorsunuz. Bu da oldukça kıymetli. En azından benim gibi okumayı çok seven biri için.
Çok güzel geçen iki gün oldu bizim için. Her şeyden önce bu güzel davet için Sevgili Esengül Taran’a çok teşekkür ediyorum. Kendisini Ada için yaptıkları, buraya yaydığı ışık ve çaba için içtenlikle kutluyorum. Dilerim daha nice güzel etkinlikler yapılsın, biz de keyifle takip edelim. Ada Dostları çok değerli işler yapmışlar, ada sakinleri de kendilerini desteklemiş. Birlikte harika bir iş çıkarmışlar doğrusu.
Edebiyat Ada’ya Çok Yakıştı
Kapanış konuşmasında Oya Baydar çok güzel anlattı. Bir hayalin nasıl gerçek olduğuna bizler de tanıklık etmiş olduk böylece. İlki gerçekleşen bu güzel etkinliğin daha nice yıllar sürmesini gönülden diliyorum. Kıymetli yazarları dinlerken, ben de bir gün bir söyleşi de yer alabilmeyi hayal ettim açıkçası. Belli mi olur, belki benim de hayalim bu Ada’da gerçek olur bir gün…
Sevgili kardeşime ise her anı birbirinden değerli geçen tüm zamanlarda yanımda olduğu için çok teşekkür ediyorum. Yaş ilerledikçe paylaşımlar şekil değiştiriyor ve birlikte zaman geçirmekten daha fazla keyif alıyor insan. Bize de son yıllar bunu daha çok öğretti. Umarım daha çok uzun yıllar birlikte anılar biriktirmeye devam ederiz.
Ada ile ilgili son dokunuş ise dönüş yolunda uğradığımız Can Pastanesi oldu. Bu kadar lezzetli acıbadem kurabiyesi daha önce yemedim inanın. Nasıl güzeldi anlatamam… En iyisi gidip yiyin bence:)
Kötü Şeyler
Sonra tekrar İDO macerası ile İstanbul’a dönüş yolu… İDO bu yazının değil ancak “Kötü Şeyler” yazımın içeriğinde yer alabilir. Elbette zavallı gemi değil sözünü etmek istediğim ya da işletme hiç değil. Maalesef yolculara sözüm… Onun için bu anları yok sayarak sadece sanatın, edebiyatın güzel anıları ile kalmak istiyorum bu yazımın içeriğinde. Anlaşıldığı üzere bugün “iyi şeyler” kazandı… Onları yazmak, aktarmak istedim. Kötü şeyler biraz daha bekleyebilir…
Yol boyunca ve sonrasında da yazarlara sorulan soruları, ben de kendime sordum, üzerinde düşündüm. İlk olarak Günümüz Dünyasının Dertlerine Edebiyat Derman Olabilir mi? sorusuna yanıtım, en azından farkındalığı artırır. Düşünmemizi sağlar olabilir. Ders çıkarmamızı, hayata farklı bir perspektiften bakmamıza olanak sağlar. Çıkarım yapabilir, aynı tuzaklara düşmeyi önleyebiliriz belki.
Ruhumuza iyi gelir mi? sorusuna yanıtım ise elbette gelir olacaktır hiç kuşkusuz. Yeter ki, okur sayısı artsın, yeter ki insanları cehalete mahkûm bırakan düzen değişsin. Kitaplar her açıdan ulaşılabilir olsun. Bu tür etkinlikler daha çok olsun. Daha çok insan ışığını yaymak için çabalasın, daha çok insan elini taşın altına koysun. Yeter ki söylemden eyleme geçmeyi başaralım ve yeter ki paylaşmayı bilelim.
Son Söz
Sözün özü, milletçe iyileşmemiz için tek yol, sanatın güçlü kollarına tutunabilmektir. Sanatı ve sanatçıyı koruyalım. Okuyalım- Okutalım… Ruhumuzu da kaybolup giden güzellikleri de ancak bu şekilde onarabiliriz. Hepinize keyifle geçireceğiniz, mutlu anılar biriktireceğiniz güzel günler diliyorum…
Sevgiyle kalın…

“Ada ve Edebiyat” için 2 yorum
Geri bildirim: Dostların Adası Marmara - Yaşamdan Süzdüklerim
Geri bildirim: YAŞAMASIN KÖTÜ ŞEYLER - Yaşamdan Süzdüklerim